Anadolu’yu ebedi yurt edinen Türkler; Luvilerin, Hititlerin, Lidyalıların, Antik kent devletlerinin, Roma ve Bizans imparatorluklarının örf, adet ve geleneklerinin bir kısmını aldı, kullandı, harmanlayarak kendi örf ve kültürüyle karıştırdı, özümsedi. Yeni bir kültür oluşturdu…
“Uygarlık; tarih ve kültür geçmişi olan ulusların yarattıklarından oluşmuş bir bütündür. Tarihi olmayan, kültürü olmayan ve tarihini bilmeyen bir ulusun, bir toplumun uygarlığı ve geleceği yoktur.” (1)
“Uygarlık yaratamayan toplumların uygarlık kavramından anladığı, bir takım masallar ve masal varlıklarıdır. Kendisine vaat edilen öteki evrendeki cennetin hasretini çekerler. Böyle bir kültür yaratma ortamında çağın eğitim, öğretim düzensizliği yüzünden, bilgisiz kalan toplum, bütün umutlarını, bilime değil, ‘Üstün’ saydığı kişi ya da kişilere bağlar.” (2) Tarih bunun örnekleriyle doludur…
650 yıllık Osmanlı tarihinde “Arap’a, Acem’e özenme bir uygarlık atılımı sanıldı. Bu dönemde Türk dili bir kıyıya itildi. Arap-Acem dillerinden oluşan yapay bir dil ortaya çıktı, bir uygarlığın yaratılmasında başlıca etken olan dil bilinci yeşerecek ortamı bulamadı. Anadolu, ne Türk, ne Arap, ne Acem ne de ilk çağdan kalan bir ülke olabildi, adı bile bir devlet kurucusunun adına bağlanıp Osmanlı ülkesi oldu.” (3)
Bütün baskılara, yok saymalara rağmen, Türk halkı ana dilini ve Türklüğünü unutmadı, kendi inancını ve kültürünü, İslamiyet’le harmanlayıp yeni bir kültür oluşturmayı başardı…
“İnanç, kültürleşmenin, belli bir kültüre tabi olmanın en güçlü araçlarından biridir. Tarihte din, insana ve topluma bir yaşam ve davranış çerçevesi çizer. Fakat dinden, kültüre eklenmiş değerler ve davranışlar değişir, yerli kültürle yeni bir oluşuma, vücut verir. Onun için de bir ‘Türk İslam’ından, söz etmek mümkündür: Anadolu Türkmen öz kültürü ile İslam kültürünün kaynaşması ve yeni oluşumlara vücut vermesi gibi.” (4)
Günümüz Türk kültürünü İslam din kurallarının etkisinden söküp atmak mümkün değildir. Bayramlarımızı, mevlit cemiyetlerimizi, ana-baba, ev-ocak, sofra adabımızı, yalnız bireyler değil, devlet kuruluşları da yerine getirmekten geri kalabiliyor mu? Defin merasimlerinde, gerekenleri yerine getirmekte bir ‘Müslüman-Türk’ ihmal gösterebilir mi? Günümüzde halk arasında olup bitenlere, sadece ve sadece din taassubu olarak bakmak ve tanımlamak, bizleri doğru önlemler almaktan alıkoyar”… (5)
“Bin yıllık Anadolu Türk-İslam kültürü tarihi olgudur. Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, halkın özgürce yaşaması, öz kültürünü geliştirmesi için büyük atılımlar yapmış, olanaklar tanımıştır.” (6) Bu atılımları, devrimleri, reformları, kazanımları hiç kimse görmezden gelinemez ve yok sayılamaz.
Türk Halkı, bin yılda oluşturduğu Türk-İslam kültürüne, ananelerine, adetlerine, örfüne, Cumhuriyet devrimlerine, devrimlerin sağladığı kazanımlara sahip çıkacak ve çağdaş yaşam biçimine karışılmasına, dönüştürülmesine izin vermeyecektir…
KAYNAKÇA:
1-İ. Zeki Eyüpoğlu, Şeyh Bedreddin ve Varidat. S. 29
2-Age S.29
3-Age. S.29
4-Halil İnalcık, Osmanlı Devlet, Kanun, Diplomasi. S. 132.
5-Age. S. 132
6-Age. S.131
Beğendim.Tebrikler.
Teşekkür ederim, selamlar, sevgiler.