ÇEVRE İÇİN ‘YARIN’ ÇOK GEÇ (III)

ÇEVRE SORUNLARININ ULUSLARARASI BOYUTLARI VE ULUSLARARASI ÇEVRE KORUMA POLİTİKALARI

Kuzey, hiçbir zaman şimdilerde olduğu kadar popüler olmamıştı. Birçok ülke, sosyal adalet ve eğitim sistemlerini geliştirmek için kuzey ülkelerinden politikalar ithal ediyor, nordik tasarıma olan talep zirve yapmış durumda ve Instagram olsun facebook olsun, İskandinav şehirlerinin huzur veren fotoğrafları ile dolup taşıyor.

Ve tüm bunların merkezinde de Stockholm var. 17.  yüzyıldan kalma renkli binalara ev sahipliği yapan ve eski şehir anlamına gelen Gamla Stan, Stockholm’ün 1252’de kurulduğu yer. Arnavut kaldırımlı sokakları, Orta Çağ'dan kalma Storkyrkan Katedrali ve Kraliyet Sarayıyla Avrupa’nın en büyük ve en iyi korunmuş orta çağ eski şehirlerinden biri.  

Hayır. Amacım, Nobel Barış Ödülü dışındaki diğer ödüllerin verildiği, 13. yüzyıldan beri bir İskandinavya kültür, siyaset, medya ve ekonomi merkezi olan İsveç’in başkentini tanıtmak değil.

Ya da

1973’ün 23 Ağustos’unda meydana gelen bir banka soygunu olayına dayanan rehin alınma sonucu ortaya çıkan, kaygı ve hayatta kalma endişesinin getirdiği bir çeşit savunma mekanizması olarak, rehin alan kişi ile empati ve duygusal bağ kurulması ile sonuçlanan durumu ifade eden   ‘Stockholm Sendromu’ hikayesini anlatmak da.

Ve bu olaydan yaklaşık on dört ay öncesi…

İklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi gibi küresel çevre sorunları sıklıkla sınır aşan niteliğe bürünerek birden çok devleti ilgilendirmeye ve giderek uluslararası hukukun önemli meselelerinden biri haline gelmeye başlamıştır. Tüm insanlığı etkileyen sorunları çözmenin yolu, uluslararası iş birliği, katılım ve hukuki düzenlemeler yapmaktır. 

1970’li yıllarda başlayan çalışmalar çok hızlı bir seyir izlemiş ve çeşitli çevre sorunlarına ilişkin çok taraflı antlaşmalar imzalama yoluna gidilmiştir. Küresel çevre sorunlarına uluslararası alanda dikkatlerin çekilmesi ilk kez 1972 haziran ayının 5 ile 16’sı arasında, Sosyo-ekonomik yapıları ve gelişme düzeyleri birbirinden farklı olan birçok ülkenin ilk defa Stockholm’de bir araya gelerek,Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı” ile olmuş ve Stockholm Bildirisi adı altında çevreye ilişkin ilk uluslararası bildiri yayınlanmıştır. Bildiriyi müteakiben Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 2997 sayılı kararı ile “Birleşmiş Milletler Çevre Programı” (UNEP) oluşturularak, çevre sorunlarına ilişkin yardımcı olacak bir Birleşmiş Milletler organı kurulmuştur. UNEP, kuruluşundan itibaren çevreye ilişkin çok önemli faaliyetlerde bulunmuş ve uluslararası çevre hukuku düzenlemelerinin merkezinde yer almıştır.

Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nda, "Bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma" olarak tanımlandı.

3-14 Haziran 1992 tarihleri arasında, Rio de Janerio’da tertiplenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Konferansı), ulusların çevreye duyarlı yönetim şekilleri benimsemelerine yönelik bir dizi ilkenin kabulü açısından önemli bir adım oldu. Bu çerçevede, başta bir eylem planı olan Gündem 21’in yanı sıra, Rio Bildirisi ile Orman İlkeleri de kabul edildi.

Ayrıca, Konferans sırasında, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzaya açıldı.

Rio Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda hazırlanan BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ise, 1994 yılında imzaya açıldı.

Kalkınma için evrensel bir çerçeve ortaya koyan, BM Binyıl Zirvesi’nde hükümetler tarafından 2000 yılında kabul edilen ve 2015 yılını hedefleyen Binyıl Bildirisi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri, ortak geleceğimiz için gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerle birlikte iş birliği içinde çalışmasını sağlayan bir araç olarak kabul edilmektedir. Binyıl Kalkınma Hedeflerinde çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması kapsamında, sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin ulusal politika ve programlarla uyumlaştırılması ve çevresel kaynaklarda yaşanan kayıpların tersine çevrilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybının azaltılması, sağlıklı içme suyuna sürdürülebilir biçimde ulaşamayan nüfusun yarı yarıya azaltılması hususları yer aldı.

Rio Konferansı’nda ortaya çıkan sonuçların takibi ve ülkelerin ve ilgili paydaşların Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşma çabalarının uyumlu hale getirilebilmesi için 26 Ağustos- 4 Eylül 2002 tarihleri arasında, Johannesburg’da “Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” gerçekleştirildi.

Bu çabaların bir devamı olarak, 1992 Rio konferansından 20 yıl sonra, 20-22 Haziran 2012 tarihleri arasında, Rio de Janerio’da BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20) düzenlenmiştir. Rio+20 Zirvesi sonucunda “İstediğimiz Gelecek” isimli, kalkınma için yol haritası niteliğinde bir sonuç belgesi kabul edilmiştir.

Binyıl Kalkınma Hedeflerinin devamı niteliğinde, 27 Eylül 2015 tarihinde, New York’ta, 17 hedef ve 169 alt hedef olarak “Gündem 2030: BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH)” kabul edilmiştir.

2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile yeni bir küresel kalkınma çerçevesi çizilerek sürdürülebilir şehirler, iklim değişikliği, kuraklıkla mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çevre konuları sürdürülebilir kalkınma gündemine alınmıştır. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde yer alan hedefler sırasıyla:

SKH 6: Suyun ve sıhhi koşulların erişilebilirliği ve sürdürülebilir yönetiminin güvence altına alınmasını,

SKH 11: Şehirlerin kapsayıcı, güvenli ve sürdürülebilir yapılandırılmasını,

SKH 13: İklim değişikliği ve etkileriyle mücadele için acilen eyleme geçilmesini,

SKH 14: Okyanuslar, denizler ve su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımını

SKH 15: Kara ekosistemlerinin korunmasını, iyileştirilmesini ve sürdürülebilir kullanımının teşvik edilmesini, sürdürülebilir orman yönetimini, çölleşmeyle mücadeleyi, arazi bozulumunun durdurulmasını ve geriye çevrilmesini, biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulmasını öngörmektedir.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ilişkin kaydedilen ilerlemeleri içeren rapor, her yıl BM Genel Sekreteri tarafından yayımlanmaktadır.

Homo Sapian’den Homo Deus’a doğru evrilme çabasındaki insanoğlu yapılan tüm bu anlaşmalara bağlı kalacak mıydı peki?

Mavi gezegende, siyah ve karanlık düşünen, ilginç ve bir o kadar da iğrenç varlıklarız.

Kurtuluş için, yarınlarımız için, neslimizin devamı için; o gün, işte Bugün’ dür.

Feda edilen ormanların nefessizliğinde, yağmalanan tarım arazilerinin susuzluğunda, siyanürlü madenlerin zehrinde, eksilen canlıların yokluğunda ve gelecekte nükleer santrallerin gölgesinde kutlayacağımız!...

Sevgi ve sağlıcakla kalın dostlar.

BİR SONRAKİ BÖLÜM ÇEVRE İÇİN ‘’YARIN’’ ÇOK GEÇ (IV)

TİMSAH GÖZYAŞLARI!

YORUM EKLE
YORUMLAR
İsmet  Bozkurt
İsmet Bozkurt - 2 hafta Önce

Emeğine yüreğine sağlık.

banner158