İnsan, yeryüzüne dağılmaya başladığı M.Ö. 70.000 yılından, yerleşikliğe geçtiği M.Ö. 13.000 yılına kadar avcı-toplayıcı bir yaşam sürdü…
60.000 yıllık avcı-toplayıcı yaşam tarzı genlerine işledi. Yerleşik yaşama geçse de alışkanlıklarını, şüpheciliğini, acımasızlığını ve yaşamak için her zaman güçlü kalması gerektiğini hiçbir zaman unutmadı…
Rahat yaşayacağı, doğal afetlerden korunacağını umduğu kentler kurdu. Kanalizasyon tesisatı ve yağmur suyu tahliye şebekesi, kütüphane, agora, hamam ve tiyatro binası yaptı...
Antik çağın en modern kentleri bile insanları doğal afetlerden koruyamadı. Kentler yıkılıp yok oldu…
Teknolojinin gelişmesiyle modern, yaşanabilir kentler kurulmaya başlandı…
Nüfus arttıkça refah seviyesi düşmeye, toplumsal kuralları uygulayan otoritenin gücü zayıflamaya başladı…
Kentleri daha modern ve yaşanılır hale getirmek para, emek ve zaman istiyordu. Kentlerin bakımından sorumlu belediyeler yeterli para bulamadıkları için hizmet vermekte zorlanmaya başladı…
İnsan yaşadığı kenti temiz tutması, koruması gerekirken uzun yıllar avcı-toplayıcı olarak yaşadığı balta girmemiş ormana dönüştürdü.
Kapitalistler kendi kentlerinde otorite ve asayişi en üst seviyede tuttular. Kentlerin; havasının, suyunun, toprağının temiz kalmasını sağladılar…
Nefes alınan, çocukların oynayabileceği doğal afet anında sığınabilecekleri parklar, meydanlar; doğal ve sosyal yaşamları için hayvanat bahçesi, tiyatro ve kütüphane yaptılar. Kentlerin varoşlarını yoksullarla doldurmadılar…
Genç kuşaklara çevre eğitimi ve bilinci aşıladılar hatta İtalya gibi batılı devletler “İklim Değişikliği ve Sürdürebilir kalkınma” konusunu zorunlu ders olarak okullarda okutmaya başladı...
Kapitalist ülkeler kendi kentlerinde yapmadıkları her tür olumsuzluğu gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülke kentlerinde yapılmasını teşvik etti.
Onlar için kendileri dışındaki insanların yaşamları kendilerine hizmet ettikleri süre için önemliydi…
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin kırsalında ve köylerinde yaşayan insanlar Kapitalizmin isteğiyle kentlere dolduruldu. Oysa o insanlar, köyünde her türlü ihtiyacını karşılıyor, kendi kendine yetiyor, kimseye yük olmuyor, mutlu yaşıyordu…
Kentler belli plana göre değil ihtiyaca göre kurulduğu için insanın barınması, sağlıklı yaşayacağı, afet anında barınacağı tesisler tam olarak kurulamadı.
Kentin su, kanalizasyon alt yapısı aşırı artan nüfusu kaldıramadı varoşlarda sağlıksız, adına gecekondu denen çarpık kentleşme oluştu…
Kapitalizm, asıl amacını gizlemek için kente göçen evsizlere sözde olanak yarattı. Halka, kente göçtüklerinde faizsiz kredi ile ev sahibi olabileceklerini ve daha rahat bir yaşam süreceklerini söyledi.
Kent yaşamının kurallarını tam olarak anlayamayan, uyum göstermeyenler kırsaldaki yaşamlarını kentte de aynen sürdürmeye devam ettiler.
Çöplerini gelişigüzel attılar, evlerinde koyun, keçi, tavuk beslemeye kalktılar. Çöplerin toplanması için büyük miktarda para harcanmasına neden oldular…
Oksijen sağlayan yeşil alanlar imar getirimine kurban edildi, parklar yok edildi. Kentin varoşlarındaki ormanlar, meyve bahçeleri ve yeşil alanlar maden aramak, jeotermal ve termik santral kurmak için feda edildi nefes alacak alanlar azaldı…
Olası doğal ya da insan eliyle oluşacak felaket anında kentlerde geçici de olsa sığınacak, barınacak, ihtiyaçlarını giderecek yer bırakılmadı...
Sağlıklı yaşamak ve soyumuzu sürdürmek, doğal afetlerden en az zararla kurtulmak istiyorsak kentlerimizin yeşil dokusunu korumalı ve yaşanabilir halde tutmalıyız…
Kapitalizm istasiğini yapıyor sosyalizmi kavuşmadan zor kurttulacağız
Evet kapitalizm, sadece para kazanmayı düşünüyor. Bunu önlemenin yolu Atatürk ilkelerine ve üniter devlet yapısına sıkı sıkı sarılmaktan geçiyor.