İCLAL HANIM ve KAZIM KARABEKİR PAŞA

En çok nerede anı bıraktıysanız orası en çok özlediğiniz yerdir. İçinizden sürekli kuşlar oraya doğru uçar uçar. Gurbetlik deniyormuş bu duruma Aydından çıkınca anladım.

Gurbette bir tanıdık sima, bir göz aşinalığı, bir koku, bir çiçek, bir yemek aranır durur. Bazen olmadık anda akrabadan daha yakın hissedeceğiniz, aynı kenti özleyen biriyle karşılaşıverirsiniz. Ooo sevinçten uçarsınız hemşerinizle elleriniz sımsıkı kavuşur. Önce hal hatır sorulur, sonra yaşanılan mahalle, eş dost, çoluk çocuk, okul anıları, arkadaşlıklar, şehirde olup bitenler, değişimler konuşulur. Her şeyin sonu olduğu gibi sohbetin de sonu geldiğinde “hey gidi günler hey! Denir.

İstanbul’da, kendimi yalnız hissettiğimde yaptığım şey gezmek görmek oluyor. Aylardan Şubat. Hava soğuk, içim kasvetli. İç sesime  “koca şehirde herkes çalışıyor, işinde gücünde ya da uzak nereye gideyim ?”diye soruyorum. İç sesim;” Bu havada ya müzeye gidilir ya da sinemaya “diyor. Kararımı veriyorum ve kalın paltomu üstüme alıp Erenköy’e Kazım Karabekir Müzesine gidiyorum.

Müze, 1800 yıllarından kalma ahşap bir köşk. 1. Dünya savaşında hastane olarak kullanılmış. Paşa bu köşkü1929 yılında almış. 1939 yılında İstanbul Milletvekili seçilince köşkten ayrılmış.

Okul yıllarımda Cumhuriyet tarihi derslerimizde onun askeri geçmişini, hizmetler ini Milli mücadelenin iki büyük kahramanı Mustafa Kemal Paşa ve Kazım Karabekir Paşanın dostluğunun II. Meşrutiyet döneminde başladığını I. Dünya savaşı sonucu yenik sayılan Osmanlı Devletinin Mondros Mütarekesi’ni imzalamasıyla Anadolu’nun yer yer işgalinde Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Samsunda başlatılan direnişte onun yanında olduğunu, İstanbul Hükümetinin bu direnişe karşı koyması sonucu Mustafa Kemal Paşa’nın istifasında dahi “kolordum ve ben emrinizdeyim paşam “ diyerek Milli Mücadelede en büyük desteği verdiğini öğretmenlerimden öğrenmiştim. Aydın’da Sevgi yolunun başında paşamızın büstünün önünden de her gün onlarca insan gelir geçer. Tüm bunların yanı sıra Paşa Aydınlıların damadıdır. O Cemal Çiftçi Beyin kızı İclal hanımla evlenmiştir. Bütün bunlar bende inanılmaz merak uyandırdı. Müzeye gidince paşamızı daha iyi tanıyabilecek İclal hanımla nasıl evlendikleri hakkında ipucu bulabilecektim.

Ahşap köşkün kapısından adımımı atınca müze müdürüyle karşılaştım. Birkaç broşür alıp giriş katında dolaşmaya başladım. Bu katta kişisel eşyaları, çalışma odası, kütüphanesi ki bu kütüphanede Üç bin kitabının olduğunu öğreniyorum. İngilizce, Fransızca, Arapça kitaplar, belgeler, savaşta kullandığı eşyalar, kıyafetleri derken beni şaşırtan Paşanın bestekâr olması ve çok iyi keman çalması oluyor. Hafızamıza kazınan asker ve savaşlar siliniyor. Ata’mın da sanata ve sanatçıya verdiği değeri anımsıyorum. Gezmeye devam ediyorum. Her bölümde saatlerce kalıp altında yazılan bilgileri okuyorum. Fotoğraflara gelince,  İclal hanımı görüyorum. Paşayla iki de ikiz kızları…. Aaaa dememe kalmadan Aydın’dan gelmiş misafirleriyle o günü o anı ölümsüzleştirdikleri başka bir fotoğrafa dalıyorum. O duvarda en çok ilgimi çeken çerçevelenmiş davetiye oluyor. Kazım Karabekir Paşa ile İclal hanımın nikah davetiyesi bu.

Dayanamayıp müze müdürüne gidip “Aydın’dan geldim. Paşamızın kızıyla tanışmak istiyorum nasıl ulaşabilirim? “diye soruyorum.

Müdüre Hanım; Kızı Timsal hanım çok yoğun çalışır. O, Kazım Karabekir Derneği Başkanıdır, Özellikle yetim kız çocuklarına burs için çabalar. Babasının misyonunu devam ettiriyor. Biliyorsunuz Kazım Karabekir Doğuda yetim çocukların okula gitmesi için çalışmış kahramandır. Çoğu zaman da konuşmacı olarak il dışına çıkıyor. Kazım Karabekir derneğin amacını ve müzesini, babasını anlatır. Size kartını ve telefonunu vereyim.” dedi. Kartı aldım ve evime mutlu mesut döndüm.

Birkaç gün sonra Timsal hanıma telefon açıp kendimi tanıttım. Gür bir sesle “evime gelin bir fincan kahve içelim” teklifinde bulundu.

Saat ve günü aldım bir taksiye atlayıp müzenin yanındaki 15 katlı binanın önünde indim. Köşedeki çiçekçiden bir küçük buket çiçek alıp asansörde bilmem kaçıncı kata bastım. Kalbimin atışı hızlandı. Onu sakinleştirmek için elimle bastırdım. Ne soracaktım? Dersini çalışmamış çocuk gibiydim. Beni nasıl karşılayacak derken zili çaldım paşa kızı," hemşerim, annemin kokusu" diyerek evinin kapısını açtı.

Müze gibi bir salona aldı beni Uzun boylu, çakmak çakmak renkli gözlü, beyaz saçları başında taç gibi olan kadın… Salonda başka bir kadınla daha vardı” Arkadaşım” dedi. Selamlaştık.

Timsal hanımla yan yana bir koltuğa oturduk. O anlattı ben kayda almaya başladım.

-Ben, ikiz ablalarım Hayat ve Emelden 14 yıl sonra doğmuşum. Babam şiir yazardı. onun bir şiirinde hayat - emel ve temel kelimeleri geçer.  Adımı babam onlara uygun Temel koyacakmış ama sanırım erkek çocuk bekliyorlardı düşündükleri gibi olmamış ben doğmuşum. Babam da ablalarıma uygun olsun diye TİMSAL koymuş” dedi. Gülümseyerek.

Babamı 7 yaşımda kaybettim. Onu hep beni gezdirirken, benimle oynarken hatırlıyorum. Daha çok ablamlardan dinledim babamı. Zamanla eşyalarından, kitaplarından, yaptıklarından, Atatürk’le olan dostluğundan, tanımaya çalıştım. Babam yedi dil biliyordu. Fransızca, Arapça, İngilizce ve dahası. Benim de ilk eğitimim Türkçe ve İngilizce oldu. İngiliz okulunda okudum. Piyano eğitimimi de bu yaşlarda başladım. Bu yaşıma kadar Korist ve solist olarak konserlere çıktım. Yaşını soramıyorum. Utanıyorum.

Ben 1950 li yıllarda kısa bir süre Aydın’da yaşadım. Sonra İstanbul’a geldim. Çalışmalarımı buradan sürdürdüm. Son zamanlarda okul- okul şehir- şehir davet edilen yerde Ermeni katliamlarını ve sonuçlarını elimdeki belgelerle anlatıyorum.

Yardımcısından “benim çalışma odamdan yeşil albümü getirir misin dedikten sonra gelen albümden annesini göstererek,

Annem Cemal Beyin büyük kızı İclal hanımdır. Anneannemi genç yaşta kaybetmişler. Bu kez Cemal Bey (babası )Makbule hanımla evlenmiş. Makbulle hanım çocuklara anne yokluğu çektirmemeye çalışan üvey annelik yapmayan güzel kadınlardanmış. Çetelerin iyice yaygın olduğu dönemde Cincin köyünde kuleden bir evde yaşamışlar. Çeteler köye ve şehre indikçe Cemal Bey ve Ekrem Çiftçiyi rahatsız etmeye başlamışlar. Hatta dağa kaldırmakla tehdit edip korkutmuşlar. Gel zaman git zaman Ekrem Çiftçiyi dağa kaldırıp Cemal Bey’e 50 altın verin geri gelsin “diye haber bile yollamışlar.

İş bununla da kalmamış. O çetelerden biri efe olmadan önce işi Cemal Beyden kızını istemeye kadar götürmüş. “Kızını bana ver!” emrinde bulunmuş. Cemal Bey bu isteğe “bana zaman verin kızım için çeyiz hazırlayayım böyle olmaz “diyerek zaman kazanmış birkaç gün içinde kızını Rodos’a kaçırmış. Annem savaş bitene kadar Rodos’ta kalmış. Bu arada Cemal çiftçi kızını Rodos’a gönderirken ailesini de İzmir’e yerleştiriyor. İclal hanım( Annem )savaş biter bitmez baba evi İzmir’e dönmüş. ayrı kaldığı süreç içinde üvey annesinin ölmüş olduğunu öğrenmiş ve ailenin geçimini üstlenmiş.

Babam Kazım Karabekir 15. Kolordu Komutanı ve Atatürk’ün çok yakın arkadaşı. Ne hikmetse ikisi de İzmir’den evlenmeyi tercih etmişler. Atatürk, Latife hanımla evlenirken nikah şahidi babam ve Fevzi Çakmak olmuş. O gün orada bulunan İzmirliler babama evlenecek kızları olan aileleri saymışlar. Babam “Cemal Beyin kızını tanımak istiyorum “demiş. Böylece Cemal beyin evine haber salınmış. Cemal bey birbirlerini görsünler deyince iş Ekrem Çiftçiye düşmüş. Birkaç gün ya da hafta sonra annem feracesini giymiş, Ekrem Çiftçi ile birlikte İzmir’in en tanınmış mağazalarından İKBAL mağazasına alışverişe gitmiş. Kazım Karabekir Paşa kasada oturup ödeme yaparken görmek üzere İclal hanımı beklemiş. Yanında duran Ekrem çiftçiye “feracesini biraz açsın lütfen yüzünü de göreyim “diyerek arzusunu belirtmiş. O gün sevgi saygı ve birlikteliğin ilk temeli atılmış. Bu tanışma öncesinde yaşanılan bir olay var ki o bana daha da romantik gelir diye anlatmasını sürdürdü Timsal Hanım.

Kazım Karabekir Paşanın Cemal Beyin kızına görücü geleceğini komşular duyar. Paşa beklenmektedir. Ancak tanıyan pek yoktur. Bir gün Karşıyaka’da bir tören sonrası üstü açık bir araçla Atatürk’ün Refet Paşa ve Kazım Karabekir’le geçeceği duyurulur. Komşulardan bir koşarak gelir ve “ bak Atatürk’le seni isteyen paşa geçecek şimdi “diye haber verir. İclal hanım her iki paşayı da daha önce görmemiş tanımamaktadır. Ev, geçecekleri cadde üstündedir, pencerede beklemeye başlar. Evet Atatürk geçer ve paşalarda yanındadır. İki paşadan hangisi olduğunu bilemez ama içinden Kazım Karabekir paşaya gönlü kayar.

Mağazada o gönlünden geçirdiği paşayla karşılaşır. Güzel aile birliği de böylece kurulur.

Timsal hanım ben babam öldüğünde yedi yaşındaydım. Tüm anlattıklarım ablamdan dinlediklerim diyerek bitirdi sözünü. Bir fincan kahvesini içtim. 40 yıllık dost gibi karşıladı. Teşekkür ederim.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ayla.ozgedik
Ayla.ozgedik - 5 yıl Önce

Baştan.sona.okudum.cok.guzel.anlatmissin.tebrikler.havvacim

Yılgün  Yılmaz
Yılgün Yılmaz - 5 yıl Önce

Teşekkürler güzel anlatım yorumunuzla Kazım karabekir paşamızı Atatürk ümüzü sanki ğörmüsüz gibi anlatmamız kızına hepberaber ziyaret etmişiz gibihissettirdiniz

Firdevs posacı
Firdevs posacı - 5 yıl Önce

Havva hanım Harikasınız!
Aydınlı olup bilmediğim ne çok şey varmış çook güzel bir yazı emeklerinize sağlık.

Hülya Aycen Havvacigim
Hülya Aycen Havvacigim - 5 yıl Önce

Havvacigim yazılarını zevkle okuyorum bilmediğim şeyleri öğreniyorum teşekkür ederim

Müge Yıldız
Müge Yıldız - 3 yıl Önce

Cok güzel anlatmissiniz gitmis kadar oldum.

İpek İsfendiyaroğlu
İpek İsfendiyaroğlu - 3 yıl Önce

Havva hanım iyi günler dedemin Kazım Paşa’yla resmini buldum Timsal hanım ya da torununun iletişim bilgileri var mı fotoğraf taki diğer kişilerin kim olduğunu Belki bilirler

ferudun babacan
ferudun babacan - 2 yıl Önce

Harika bir anlatım...

İbrahim ergun
İbrahim ergun - 2 yıl Önce

İclal hanım nerede ve kaç yılında vefat etmiştir


banner158